ALLAH HER ŞEYİN YARATICISIDIR.

Allah, her şeyin yaratıcısıdır, Allah,
sadece yaratan değil, sürekli yeniden
yaratandır ve her an yarattıklarına da
müdahale edendir. İradeli varlıkları
akıl ve vicdan ile de donattı. İnsanı
hakkı batıldan, iyiyi kötüden, adaleti
zulümden, imanı küfürden, güzeli
çirkinden, doğruyu yanlıştan ayıracak
kabiliyette donattı. İrade verdiklerine,
vahyi ile ve nebileri vasıtasıyla uyardı.
İrade verdiği insanın iradesine de ilk
önce Allah değer verdi. Onun için
yaptıklarına mecbur değil, yaptıklarından
sorumlu tuttu. Onun için hesap
günü takdir etti ve hesap soracağını
bildirip, iyiliklerine ödül, yaptığı kötülüklerine
de ceza vereceğini bildirdi.
Onun için, insana, hayata, ölüme,
dünyaya ve ahrete anlam ve değer
kattı. Vahyi ve nebileri ile doğru iman
etmeyi, ataların yolundan değil, Allah’ın
gösterdiği doğru yoldan gitmeyi
öğretti.
1/ Fatiha 6. “ Bize doğru yolu göster”,
7. “ Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun
kimselerin yolunu, gazaba
uğramışların ve sapmışların yolunu
değil.” 6/ Enam 90. “ İşte o peygamberler,
Allah’ın hidayet ( doğru yolu )
ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna
uy ve de ki: Ben buna (peygamberlik
görevime karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. Bu Kuran alemler için
ancak bir öğüttür.” 47/ Muhammed
17. “ Doğru yolu bulanlara gelince,
Allah onların hidayetlerini arttırır ve
sakınmalarını sağlar.” Allah bu uyarıdan
sonra şöyle uyarıyor, 17/ İsra 13. “
Biz her insanın amelini/ kaderini kendi
çabasına bağlı kıldık.” Yine 53/ Necm
39.” Şu bilinsin ki, insan için kendi
çalışmasından başka bir şey yoktur.”
Yine, 74/ Müddessir 38.” Her nefis,
kazandığına karşılık bir rehindir.” Bu
Ayetlerle Allah’a güvenerek yatmayı
değil, Allah’a güvenerek yapmayı öğretti.
Allah Resulü’nün kurduğu sistemde
siyasal yapıda, millete ait malların adı,
beytul mal, milletin malı / kamu malı
idi. Bu sistem ilk iki Emir el müminün,
Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemi
de böyle devam etti. Fakat, Hz.
Osman döneminde işler değişti ve Hz
Osman’ın Şam valisi Muaviye durumu
değiştirdi, Müslümanların malı yerine
ısrarla Allah’ın malı diyordu. Bu tahrifi
ve siyasal tahribi ilk fark eden, o
zamanın Sahabelerinden Ebu Zer işin
sonucunun nereye varacağını anlamış
olmalı ki, Muaviye’yi şiddetle uyarmış,
Mal Müslümanların malıdır diyerek
karşı çıkmıştır. Muaviye’nin, Müslümanların
malı yerine neden Allah’ın
malı demesi şunun içindi.
Ebuzer ve diğer bazı kişilerin, mal
Allah’ındır fakat dünyada kullanımı
Müslümanlarındır, istediğin gibi harcayamazsın
sesini kesmek için, Muaviye
güya kendince hile yapıp, mal
Allah’ın malıydı, Allah malı dilediğine
verirdi. Şimdi Allah malını Emevi ailesine
vermeyi dilemişti, bundan kime
ne idi. İktidarı ele geçirmek için her
türlü hileye başvuran Muaviye, iktidarı
ele geçirmek için liyakat ve ehliyet
ile değil, baskı ve zorla elde etmek için
hileli bir ideoloji gerekiyordu. Emevi
zor kullanma ideolojisi bu noktada
devreye sokulmalıydı. İşte şimdi istediği
olmuş ve Emevi ailesinin iktidarını
Muaviyeye göre, Allah’ın kaza ve
kaderi olduğunu, kendilerine karşı gelmenin
Allah’ın kaza ve kaderine karşı
gelmek olduğunu söyleyerek, bu yalanı
devletin resmi görüşü haline getirmiştir.
Ebuzer
ve diğer bazı sahabeler, Allah’ın Kuran
da açıkladığı, Hz. Peygamberinde
uyguladığı gibi bakıyorlardı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.