BİR İNSANI, ALİMİ, DİN BÜYÜĞÜNÜ NASIL RAB EDİNİRİZ? -2

10/Yunus  15, “Onlara/insanlara  ayetlerimiz  açık,  açık  okunduğu  zaman  öldükten  sonra  bize  kavuşmayı  beklemeyenler,  ya  bundan  başka  bir  Kuran  getir  veya  bunu   değiştir  dediler.  De ki:  Onu  kendiliğimden  değiştiremem  benim  için  olacak  şey  değildir.  Ben  bana  vahiy  olunandan  başkasına  uymam,  çükü  Rabbime  isyan  edersem  elbette  büyük  günün  azabından  korkarım.”  Kuranın  geldiği  devirde  kendi  kafalarına göre  din  isteyenler  veya Allah’ın  hükümlerinin  kendi  arzu  ve  heveslerine  göre  değiştirilmesini  isteyenler  olmuştu.  Zamanımızda da,  Allah’ın,  Kuran’ındaki  hükümlerini  beğenmeyen,  hükümsüz  sayan,  ayetlerden  haberi  olmayan  ve  şu  mezhebe  göre  bunun  hükmü  şudur,  alan  alim,  falan  ulema  bunu  şöyle  açıklamış,  şu  tarikatın  ve  cemaatin  bu  konuda  görüşü  şudur  demek  bu  ayetlere  aykırıdır.  Peygamberler  ve  Peygamberimizde  dahil  bu  ve  benzeri  ayetlere  göre  hiç  kimsenin  Kuran  hükümlerini  değiştirme  ve  Allah’ın  vahyi  dışında  görüş  belirtme  hakkı  ve  yetkisi  yoktur.  Hep  böyle  söylüyorlar,  sen  ne  diyorsun,  onlar  ne  diyor,  hanginize  inanalım  diye  sorulabilir  cevabını  bu  ve  benzeri  ayetlerde  bulacağız  ve  doğruyu  eğriyi  buradan  ölçeceğiz  Ayette  Peygamberimizin  kendisine  vahiy  edilene  uyması  görevi  varken  bize  ayrı  bir  din mi  emrediliyor  hayır,  bize de  aynı  Vahye/Kuran’a  uymamız  isteniyor.  Şimdi  sünnet,  sünnet  diye  bağırıp  çağıranlar,  işte  Peygamberimizin  sünneti,  neymiş  Peygamberimiz  Kuran’a  uymak  zorundaymış,  Peygamberimiz  uyunca/yapınca  sünnetmiş,  peki  ya  bize  ne  oluyor,  biz  niçin  Kuran’a  ve  sünnete  uymuyoruz.  Nerede  uydurma  sözler  tavırlar  varsa  onlara  uyuyoruz  ve  uymamızı  istiyorlar  ve  zorluyorlar.  Yapmazsan  kınıyorlar,  dinsiz  diyorlar,  baskı  yapıyorlar,  elerindeki  siyasi  kuvveti  güç  olarak  kullanıyorlar.

Birilerinin  dostluğunu,  takdirini  kazanmak  ve  yaranmak  için  Allah’ın  vahyine  bakmadan  şu  mezhebe,alime,tarikata, cemaate  göre  fetva  verip  konuşanlar,  ahrette   pişman  olacaklar  ama  iş,  işten  geçmiş olacak,  zararını  kötü  bir  şekilde  ödeyeceklerdir.  Zaten  ahrete  kalmadan  böyle  inanılan  bütün  İslam  dünyasının  bu  dünyada  çektikleri  ceza  Allah  bilir  ama  bu  olsa  gerektir.  Demek ki,  Allah’ın  vahyi  Kurana  uymamak  ve  Kuran  dışı  fetva  vermek  bu  ve  benzeri  ayetlere  göre  isyandır,  şirktir  ve  ortak  koşmaktır.  Ne  yapılıyor?   Allah’ın  hüküm  koyma  yetkisi,  mezheplere,  alimlere,  tarikat  ve  cemaatlere  ve  benzerlerine  verildiği  için,  şirk  oluyor  ve  dine  ilave  yapılarak  ortak  koşulmuş  oluyor.  Bu  Kuranı  beğenmemek,  yetinmemek,  ötelemek  değil de  nedir?  Tamda  25/ Furkan  30, “ …Kavmim  bu  Kuran’ı  büsbütün  terk ettiler.”

5/Maide  3,  “…Bugün  dininizi  sizin  için  kemale  erdirdim,  nimetlerimin  tamamını  size  bahşettim  ve  sizin  için  din  olarak  İslam’ı  uygun  seçtim.”    Ayete  göre  Kuran  tamamlanmıştır,  Kuran  tamamlanınca,  dinde  tamamlanmıştır.  Öyleyse  dini  Kuran dan  başka  yerlerde,  kaynaklarda  aramak,  Kuran,  yani  din  tamamlanmamıştır,  haşa  Allah  unutmuştur,  Allah  dini  eksik  göndermiştir,Allah  eksik  iş  yapmıştır  bizde  bunu  çeşitli  kaynaklardan,  uydurma  hadis,  mezhep, tarikat,alim  ulema  ve  cemaatlerden  tamamlayalım  demektir.  Bir  düşünüp,  bakalım  Allah  sadece  din  bana  ait  diyor  ve  tek  Allah  var.  Birde  diğer  tarafa  bakalım,  mezhepler  var  pek  çok  sayıda,  alimler  var  çok  sayıda,  tarikatlar,  cemaatler  falanlar,  filanlar  burada  teklik  yok  çokluk  var,  teklikte  şirk  ve  ortaklık  olmaz,  ama  çoklukta  ortaklık  olur.  Din tektir  ve  tek  olmak  zorundadır  birlik  açısında,  herkes  ona  uyacak  ve  birlik  sağlanacaktır.  Peki  diğer  tarafta  çokluk  var  hangisine  uyalım,  birinin  dediğine  diğer  yanlış  diyor,  biri birini  beğenmiyor  böle  bir  din  ve  din  anlayışı  olur mu?

6/Enam  115,  “Rabbinin  sözü,  doğruluk  ve  adalet  bakımından  tamamlanmıştır.  Allah’ın  sözlerini  değiştirecek  kimse  yoktur  Allah  bilendir  ve  işitendir.”  Tamam da,  hadisler,  mezhepler,  tarikatlar,  alimler  ne  olacak?  bunun  cevabını  bizler  değil  Allah  bu  ve  benzeri  ayetlerde  vermiştir.  Kim,  değiştirecek,   Allah’ın  sözünü,  ayet  öyle  emrediyor,  42/Şura  10, “Ayrılığa  düştüğünüz  herhangi  bir şeyde/konuda  hüküm  vermek  yalnız  Allah’a  mahsustur.  İşte  bu  Allah  benim  Rabbimdir  O’na  dayandım  ve  O’na  yönelirim.”  14/İbrahim  52,  16/Nahl  64  gibi  ayetler.    Hadis  diye  bağıranlara da  yine  cevap  Allah’tandır  bakalım  ne denmiş. 45/Casiye  6, “…Artık Allah’tan  ve  Allah’ın  ayetlerinden  sonra  hangi  HADİSE/söze  inanacaklar.”  Yine      7/Araf  185,  “…O  halde  Kuran’dan  sonra  hangi  HADİSE/söze  inanacaklar.”    77/Murselat  50,  “Onlar/insanlar  artık  bundan/Kuran’dan  sonra  hangi  HADİSE/söze  inanacaklar.”  Bu  ve  benzeri  ayetlere  ters  düşenler  şu  ayeti de  unutmasınlar,  16/Nahl  89, “…Biz  bu  kitabı  sana,  her  şeyin  ayrıntılı  açıklayıcısı,  bir  doğruya  iletici,  bir  rahmet,  Müslümanlara  bir  müjde  olarak  indirdik.” Demek ki,  Allah  unutmamıştır,  eksik din  göndermemiş,  Kuran’da da  din  olarak  her  şeyi  açıklamıştır.  Hadis  kitaplarını  yazanlar,  önsözlerinde  birinin  doğru  dediğine  diğeri  yanlış  hadis  diyor,  biz  demiyoruz  kendileri  diyor.  Birinin  aldığı  hadisi  diğeri  yanlış  diye  almıyor,  bizde  bu  tezatları  yanlışlıkları  insanlara  izah  etmeye  çalışıyoruz,  olay  bundan  ibarettir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.