ERÜ’de Adorno semineri

ERÜ Edebiyat Fakültesi konferans salonunda gerçekleştirilen konferansın konuşmacısı Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Evren Erman Rutli, her filozofta olduğu gibi Adorno’nun yaşamının da felsefesini etkilediğini söyledi. Filozofa dair yapılan en önemli tartışmalardan birinin; Adorno’nun sosyolog mu yoksa filozof mu olduğuna dair tartışmalar olduğunu belirten Rutli, söz konusu tartışmanın yanıtının, filozofun ‘özdeşmezlik’ ilkesinde bulunabileceğini ifade etti. Rutli, sözlerini şöyle sürdürdü:

Yanlış hayat doğru yaşanmaz
“İhtiyaç duyulan mantık Adorno’ya göre, ‘özdeşmezlik’ ilkesidir. Ama bu, diyalektiğin kendisinden vazgeçmek değildir. Bu sentezi reddetme düşüncesi Marx’dan kopuşu meydana getirir. Aslında 20’nci yüzyılda Batı entelektüelleri arasında Marx’dan kopuş her zaman bir sığınaktır. 1950’lerden sonra bununla çok karşılaşırız. Bunun iki nedeni vardır; birincisi bu sistemin kapalı olması yani emekle sermaye arasında geçici ve yanlış bir uzlaşı ortaya koyması. İkincisi de bütün çeşitliliklerin iki kutba indirilmesi. Adorno ve Horkheimer’in söylediği gibi tahakküm sadece sermayenin tahakkümü değildir ve tahakküm sadece emek ve sermaye ilişkisi bakımından ele alınırsa hata yapılmış olunur. Adorno bu nedenle Marx’ı reddetme noktasına gelir. Aynı şey Hegel için de geçerlidir. Ancak diyalektikten yine de vazgeçilmemesini söyler ve tam da bu noktada; vazgeçmeyişinin nedeni olarak, ‘Bu hayat yanlış bir hayattır, yanlış bir hayat doğru yaşanmaz’ şeklindeki o ünlü sözünü söyler. Yani ona göre diyalektik, hayat yanlış yaşandığı için vardır ve bu bağlamda diyalektik beni olanın ötesine taşır, bir özdeğişim ve özeleştiridir. Negatif diyalektik bize düşünme üzerine düşünmeyi gösterir. Düşünme üzerine düşünme zaten felsefenin tanımlarından biridir. Zaman zaman Adorno’nun filozof mu yoksa sosyolog mu olduğuna dair yürütülen tartışmalara da Adorno’nun söz konusu düşünceleri nokta koymaktadır. Dolayısıyla Adorno önemli bir filozoftur.”

Kültür Endüstrisi neyi, nasıl yaşayacağımızı biçimlendiriyor
Adorno’nun Kültür Endüstrisi kavramını, bireylerin gündelik yaşamını, boş vakitlerini, kendi kendine kaldığı andaki düşünce biçimlerini, neyden hoşlanıp neyden hoşlanmadığını, nasıl yaşadığını belirleyen bir ajan olarak açıkladığını söyleyen Rutli, “Nesneye karşı bir ön belirlenmişliğimiz var ve bu, pazar ekonomisinin belirlediği bir durum. Kültür endüstrisi kültürel nesneyi bana bir meta olarak sunar ve bunu benim iyiliğim için yaptığını söyler. Halbuki benim beklentilerimi önceden belirlediği için tek amacı kar gütmektir. Bu nedenle kültür endüstrisinin en önemli araçlarından biri reklamdır. Reklamın kültür endüstrisine girmesiyle birlikte artık kaçacak bir yer kalmıştır. Burada bir ümit ışığı varsa bunun tek yolu sanattır. Ancak sanat da kültürel bir meta haline gelmiş ve alınır, satılır bir şey olmuştur. Sanat artık ciddi ve ciddi olmayan sanat olarak değil, pazar ürünü olan ya da olmayan sanat olarak ayrılmıştır. Asıl kurtuluş pazar ürünü olmayan sanattadır. Ancak Kültür Endüstrisi bu sanatı aşağılar. Ne zaman Kültür Endüstrisi sanat yoluyla bir başkaldırı görse bunu satılır bir metaya dönüştürür ve bunu bize sunar. İbrahim tatlıses’in hayat hikayesi, ‘Ben İnsan Değil miyİm’ den, ‘Ben de İsterem’e kadarki dönemdir. Bu, Adorno’nun Kültür Endüstrisi’ni çok güzel açıklar” ifadelerini kullandı.
Konferans, Yrd. Doç. Dr. Rutli’nin katılımcıların sorularını yanıtlamasının ardından sona erdi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.