TASAVVUF  NEDİR

Arapça  suf,  Yunanca  sophia  (hikmet)  veya  Ashabı  Soffa’ya  atfen  verildiği  söylenen  bu  isim,  aslını  nerden  alırsa  alsın,  araştırmalarda  başlangıcının  miladi  sekizinci  yüzyıl  sonu  ve  dokuzuncu  yüzyılın  başlarında  ortaya  çıktığı  tespit  edilmiştir  kaynaklarca.   Hatta,  Tasavvufun  her ne  kadar  başlangıcının  gerek Hz. Peygamberimiz  ve  en yakın  arkadaşlarına  götürüp  delil gösterseler de,  Kuran’ da  yasaklanan, Kuran’ı  ahlak edinen Peygamber  ve O’na  benzeyen  ve  takip  eden  arkadaşlarında  böyle  bir  yaşantı  olmamıştır.  Her ne  kadar  Peygamberin  bazı  arkadaşlarında  tasavvufu  çağrıştıracak  bazı  yönelişler  olmuşsa da  buna  müsaade  etmeyen  bir  Peygamber  müdahalesi  görüyoruz.  Şöyle  bir  olay  olmuş, Resul  bir  sohbetinde  kıyamet  ve  ahretten  bahsetmiş,  sohbetin  tesirinde  kalan  Ali,  İbn Mesut, Mıktat   (r.a.)  gibi  bazı  sahabeler  Osman  b. Maz’un  evinde  toplanarak,  gündüzleri  devamlı  oruç  tutmak,  geceleri  uyumadan  namaz  kılmak,  kadınlarına  yaklaşmamak,  et  yememek,  eski  elbiseler giyerek yaşamaya ve  kalan ömürlerini böyle geçirmek, istemişler. Bu  kişilerin  hanımları  durumu  Peygambere  haber  verirler,  Peygamberimiz  olaya  hemen  müdahale eder ve “Size ne oluyor? Ben size gönderilmiş Allah’ın  elçisi  değil miyim? Ben  böyle  bir  kulluk  şekli  ile  emir olunmadım.  Vücut  ve  nefislerinizin  siz de  hakkı  vardır,  oruç  tutun,  namaz  kılın fakat aşırı gitmeyin.  Ben  bazen  namaz  kılar  ve  uyurum, oruç  tutar  ve  iftar  ederim,  bulursam  et  yerim, kadınlarıma  yaklaşırım, Benim yolumdan  çıkan Benden değildir.” demiş.  Türk Diyanet Vakfı yayınları, Kuran’ı Kerim  ve Türkçe açıklamalı meali sayf 121.

İslam  Lailahe illallah ( Allah’tan  başka  ilah  yoktur) temelini  getirmiş  ve  insanlar  arasında  bunu  yerleştirmeyi  hedef  edinmiştir.  Tasavvuf  ise  bu  esasla bağdaşmayan ve bağdaşması asla mümkün olmayan şu sistemi getirmiş, “La  Mevcude  İllallah ( Allah’tan  başka  mevcut  yoktur)  bunun  meşhur  adı  Vahdeti  Vücut,  yani  vücut  birliğidir.  Allah  Kuran’da,    42/ Şura  11, “ Allah  gökleri  ve yeri yoktan yaratandır.  Size kendinizden  (insan) eşler, hayvanlardan da kendilerine  eşler  yaratmıştır,  bu  suretle  çoğalmanızı  sağlamıştır.  Allah’ın  benzeri  hiçbir  şey  yoktur, O  işitendir ve görendir.” Allah’a ve Kuran’a rağmen sanki  inadına  yapıyormuş  gibi,  Tasavvuf, yaratılanların  tümünün  Allah’ın  benzeri  olduğunu  yazıyorlar,  inanıyorlar  ve  savunuyorlar.  Neymiş  efendim  İslam alimlerinin bazıları  böyle  inanıyor ve yapıyormuşlar. Bir de  sen onlardan  iyimi  biliyorsun  diye  mahalle  baskısı  yapıyorlar.

Bizde  şunu  diyoruz,  sizin  Din  koyucunuz  kim?  Allah mı?  bazı  alimler mi? Biz  Allah’ın  ayetlerine  inanıyor  ve  güveniyoruz. 6/ Enam  100. “ Allah onların  ileri sürdüğü vasıflardan  uzaktır.”  6/ Enam  101 , “ Allah’a hiçbir şekil belirtilemez,  Allah’ın  eşi  benzeri  yoktur.”    Ayetler  böyle,  birleşme  anlamına  gelen hulul  inancı  haşa, Allah’ın kulda çözülmesi  veya  kulun  Allah’la birleşmesidir.             Tasavvufa  sonradan  İran,  Hıristiyan, Yahudi, Hint  ve  benzeri  kültürlerden  dine  karıştırılan  bir  hurafe  görüştür.  Sonradan  İslam’a  geçen  ve önde  gelen  temsilcilerinden  olan  ve  Enel Hak (ben  ilahım)   sözünden  dolayı  idam  edilen  Hallacı Mansur, şöyle  der, nefsine  hakim olarak nefsini eğiten kimsenin insani  niteliklerden  sıyrılarak,  arınıp  saflaşacak  böylece  Allah  o  kula  hulul  edip  birleşecektir der. ( Aliyül Kari B. Larousse  11/ 5417 )  bu  görüşte  olup  katı  savunucu  olan  ve  vahdeti  vücut  görüşünü  sistemleştiren  İbni  Arabi,  Allah’la  insanın  bir  bütün  olarak  Allah’ın  kulda  veya  kulun  Allah’la  birleşip  bütünleşeceğini,  çözüleceğini  böylece  aynı  vasıflarda  olacağını  savunur.  Buda  bir  çok  tarikatlarca  ve  diğer  bazı  sözde  İslami  kesimlerce  kabul  edilip  inanılır.  Hatta  Muhyiddin  Arabi,  Hakikat  budur ki, Halik,  Mahluk,  Haliktir,  bunların  hepsi  tek  bir  varlıktır  der. (Füsus ül  Hikem sayfa 78,79,  hatta  aynı  kitabında,  Firavun’un  iddia  ettiği “      79/ Naziat   24, “  Ben  sizin  en  yüce  Rabbinizim.”  Ayetindeki   sözü  gerçekleşti,  çünkü  her  ne  kadar  O  iktidar  Hakkın aynı  ise de  Firavunun  suretinde tecelli etmiştir. Diyor,( Füsusül  Hikem)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.