MEZHEP VE MEZHEPLER(4)

İki ay oruç tutmakla ilgili Nisa 92. ayette yanlışlıkla bir müminin bir mümini öldürmesi halinde iki ay oruç tutacağı yine Mücadele suresinin 4. ayetinde de ziharla ilgili iki ay oruçtan bahsediliyor. Bunları açıklayalim;
“Yanlışlıkla olması dışında bir mü’minin bir mü’mini öldürmeye hakkı yoktur. Yanlışlıkla bir mü’mini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet (zamanın şartlarına göre) vermesi gereklidir. Eğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlarsa diyet vermez. Eğer öldürülen mümin olduğu halde size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmesi lazımdır. Eğer kendileri ile aranızda anlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ödemesi ve bir mümin köleyi azat etmesi gerekir. Bunları yapamayan Allah tarafından, tevbe etmesi ve kabulü için 2 ay peşpeşe oruç tutması lazımdır. Allah her şeyi bilendir hikmet sahibidir.” (4/Nisa 92)
Bir de ziharla ilgi olan ayeti görelim;
Zihar: Erkeğin, karısının sırtını annesinin sırtına benzeterek karısını boşama âdetine denir. Kur’an Arapların bu âdetini iptal ederek konuyu açıklamaktadır.
“İçinizden zihar yapanların kadınları onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah affedici ve bağışlayı-cıdır.” (58/Mücadele 2)
“Kadınlardan zihar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyetine kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.” (58/Mücadele 3)
“Buna imkân bulamayan kimse hanımıyla temas etmeden önce arka arkaya 2 ay oruç tutar. Buna gücü yetmeyen 60 fakiri doyurur. Bu hafifletme Allah’a ve Rasülüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.” (58/ Mücadele 4)
Bazı âlimlerin ve fıkıhçıların nereden 61 gün kefaret orucu çıkarttıkları anlaşılmaz bir durumdur. Kasten, inadına, isteyerek, bilerek oruç bozmak kefaretle giderilmez, ömür boyu oruç tutsa yine de ödeyemez, yapacağı tevbe etmesidir. Tevbe kefaretten daha büyüktür. Tevbeyi küçümsememek lazım, Allah tevbe edenlerin, pişman olanların günahlarını affedeceğini açıklıyor.
Her şeye ölçü saydığımız Kur’an’ı, başka ölçüleri esas alarak açıklamak, ölçülerin yerini ve işlevini değiştirmek demektir. Hiç mi hiçbir kaynak Kur’an gibi veya Kur’an’a denk olamaz. Başka kaynaklardan yararlanalım, fakat bu yararlanmayı da Kur’an’ın üzerinde ve önünde tutarak değil de, bilgimize bilgi, görüşümüze zenginlik, bakış açımıza genişlik, düşüncemize olgunluk ve seviye kazandırıcı olarak görmek, gerekir. Allah’ın sözünün önüne, insani bilgileri geçirmek ilahi olan Kur’an’dan üstün tutmak demektir.
“De ki: andolsun, insanlar ve cinler, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere bir araya gelseler birbirlerine yardımcı da olsalar, benzerini ortaya koyamazlar.” (17/İsra 88)
“Böylece suçluların yolu belli olsun diye ayetleri iyice açıklıyoruz.” (6/Enam 55)
“Bu din, Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz örnek
olacak bir kavim için ayetleri ayrıntılı olarak açıkladık.” (6/Enam 126)
“Şüphesiz bu din benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Çünkü o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.” (6/Enam 153)
Burada şöyle itiraz edilip, denilebilir ki Kur’an’ı Peygamber’den daha doğru anlayan ve uygulayan kim olabilir? Bizim de Peygamber’in anladığı ve yaşadığı gibi anlamamız ve yaşamamız gerekmez mi? Yani, Kur’an’ı hadis ve sünnete göre açıklamalıyız diyenler haklı sayılabilirler. Hadis ve sünnetten yararlanmak ayrı şey, hadis ve sünnete göre tefsir yapmak ayrı şeydir. Eğer Kur’an başka kaynaklara göre açıklanmaya muhtaç bir kitap olsaydı, o zaman kendisi gibi açıklamasının da koruma altına alınması gerekmez miydi? Halbu ki, Kur’an, apaçık ve anlaşılır bir kitaptır.
Ayetler apaçık ve anlaşılır olduğundan, Allah’ın Peygamber’i onları insanlara bildirmekle yetinmiştir. Yoksa hiçbir zaman, bu ayet, bu da ayetlerin açıklamasıdır diye iki ayrı şey söylememiştir. Eğer öyle olsaydı, kendisi korunmuş olan ayetlerin açıklaması da korunmuş olurdu.
Ben bu ayeti anlamıyorum demenin sebebi, ayetleri anlamak için ya çaba sarf edilmeyişinden ya da belki de o zaman için özelliği olmadığındandır. Zamanı gelince güncelliği oluşup, o ayet konu edilince illaki birilerince anlaşılacaktır. Yoksa mevcut bilgilerimizi Kur’an’a göre değiştirmez veya bu ayetleri insanlar anlamaz, müteşabih dersek, o zaman hak ile batılı birbirine katmış oluruz. Haklı olarak insanlar da anlamadığımız kitap niçin bizi sorumlu tutsun derler. Böyle düşünceden Allah’a sığınırız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.